30 Kasım 2015 Pazartesi

Taşlar


 Okuldan çıkmış çantamı sürüye sürüye peşi sıram çekiştiriyordum. Yokuşun dibindeki emniyet müdürünün evinin bahçesinde, kulübesinde sakin uyuyan dev bekçi köpeğine akşam üstü sataşmamı da yapmıştım. Kıs kıs gülerek üç katım hayvanı sinirden kudurtmuş, mahalleyi inletecek kadar havlamasına sebep olmanın verdiği garip zevk ile yoluma devam ettim. Bir başkalık vardı. Havanın karanlığına daha vakit varken karartıyı hissediyordum. Boylu boyunca sağlı sollu iğneli çınar ağaçlarının sıralandığı, sonunda evimizin göründüğü meşhur bayırımız, simsiyah, zehir gibi pis ekşi kokulu,  yeni dökülmüş parlak bir asfalt ile kaplanmıştı. Gözlerime inanamadım. Verevine dizilmiş,  o güzelim Arnavut kaldırımlı bayırımız yoktu. Bir ses nasıl, niye diye beynimde söyleniyordu.  Ben çok seviyordum o taşları. Kaç defa düştüm o bayırda anımsamıyorum. Kar yağdı,  buz tuttu düştüm,  koştum yuvarlandım,  dizim çatladı, gözlüğüm fırladı camı kırıldı, top kaçtı kovaladım. Kapkara asfaltı gözlerim dolu dolu çıkıp eve vardım. Belediye yapmış. Sinirli sinirli ağlayıp onlara ne ? Onlar mı yaşıyor burada? Bizim bayırımız bu? Biz yaşıyoruz burada,  seviyorduk biz. Allah’ın belaları,  geberin orospu çocukları, pis yavşaklar diye ağladım. Değiştirdiler her şeyi. Her şey değişti.

25 Kasım 2015 Çarşamba

Öykü 8


Karar

 Alışıktı görünmez olmaya. Kimsenin onu koca bedenine rağmen farketmemesine hayret ediyordu. Pahalı mantosunu sandalyelerin birinin üzerine atmış şık giyimli kadın ve gözlerini alan taşlı takılarla süslü parmaklarını sallaya sallaya konuşan arkadaşı. “Ne arzu edersiniz acaba ?” dedikten sonra uzunca bir süre masalarının kenarında durmuştu. Kadınlar konuşmaları kesilip, birkaç fikir değişikliği ile kahve ve elmalı turtaya karar verebildiler. Turta iyi seçimdi. İnce bir dilim ile tadına bakmıştı. Hararetli konuşmalarından biraz sonra kavga edeceklerine emin olduğu adam ve kadının oturduğu masadan, didiklenmiş yemek artıkları ve peçete parçalarının olduğu tabağı aldı. Kadın sinirli bir tip. Peçete konfeti gibi olmuş. Elindeki tabak ile mutfağa doğru ilerlerken ona seslenildiğini duydu. Gülümseme şart. Restorantın bir ucundan kendini süzen müdüre bakmaksızın, köşede tek başına oturmuş adama ilerledi. Çayı soğumuş değiştirebilirmiymiş. Tabi. İşi bu. Çok isterdi başka bir dünyada başka biri olmak. En azından üzerinde güzel bir elbise ile kasanın ardında olabilmek. Havalı olabilirdi. Beyaz önlüğünün cebindeki bahşişlere dokundu usulca. Çıkarıp saymak istemiyordu uluorta. Belki bu akşam sinemaya gidebilirdi.