30 Haziran 2014 Pazartesi

Öykü 3

Gemide

Yemekten sonra, her aksam yaptığım gibi, güverteye çıkmıştım. Hava ağırdı. Eriyen bir kurşun. Buharını ben soluyorum. Kesik soluyuşumla. Tere batmıştım. Filikaların altında, hiç kimsenin beni görüp tedirgin etmeyeceği bir köşeye siginmis, serinlemeye çalışıyordum. Bir yandan da, kafamı nicedir çelen su sorunun karşılığını arıyordum: Nerden binmiştim bu gemiye? Nasıl binmiştim bu gemiye? Anılarımda bir toprak parçası var. Yemyeşil bir toprak parçası. 
Vardiyamın başlamasına az kalmıştı. O mazot kokulu , yağ içindeki makine dairesine inmeden kazanılmış her temiz hava ciğerlerimde bayram edercesine dolanıyordu. Sarmam yanımda olsa keşke , bu ucuz gemici sigaraları kesmiyordu beni.
“Musa !!.. “
“buyrun süvari bey”
 

Öykü 2

Şakanın Böylesi

79 yazının en sıcak günlerinden biriydi. Camdan bakıp iç geçirdi .Ne vardı yani teyzesi izin verseydi de , şu gül dolu bahçede oynasaydı. Emanetsin sen olmaz . İşim bitsin beraber çıkarız demişti . Emanet ne demekti . Annen yok , gözümün önünde ol demekmiş . Akşama en sevdiği dayısı yine küçük bir supriz ile gelirdi .Nasıl bekleyecekti akşamı .
Bahçelievler’de dedesinin evinde kalmaya bayılıyordu. Üç dayı , bir teyze ile seviliyor, şımartılıyor ve  her dediği yapılıyordu. Bir hafta , on gün kalırdı. Teyzesi çok becerikli, ufak tefek ,üç bekar erkek kardeşin işini yapar , dağ gibi çamaşırları yıkar, yemekler hazırlar , üstelik çay zamanı gelince köye çay kırmaya giderdi.  Küçük bahçeli apartmanın giriş katında 3 odalı , küçük mutfağı olan evin en güzel yanı, tam pencerinin önündeki bahçenin olmasıydı. Bir sürü çocuk vardı dışarıda keşke oda çıkabilse.

Öykü 1


Çitlembik İnadı

Lekeler içindeki tişörtünün eteğini kıvırıp , akan sümüğünü hızlıca sildi. Bir mendil için eve gitmezdi. Zaten annesi mutfakta yemek yaparken, kapıdan gizlice kaçtığı için sağlam bir dayak yiyecekti. Hiç değilse dayağa değecek kadar sokaklarda oynayabilirdi .
“Pişman olacaklar” diye mırıldandı kendi kendine. Kendisinden üç yaş büyük abisi ve arkadaşları onu kızsın sen diye aralarına almadıkları için çok üzüleceklerdi. Kandilli’nin tepelerindeki çitlembik ağaçlarına gittiler ,onu almadılar. Şapşallar yukarı mahallenin çocukları toplamıştır bile onları boşuna tırmanıyorlardı o uzun arnavut kaldırımlı bayırı. Halbuki kendisi en dolu ağaçları biliyordu. Çok pişman olacaklar çok diye düşündü.