Seneler önce, İngiltere’nin güney sahil şehirlerinden birinde, vakitsiz bir
saatte, kimsenin olmadığı, otoban ile şehirden ayrılmış, uçsuz bucaksız gibi
görünen ıssız bir deniz kenarında buldum kendimi.
Plaja doğru uzanan, yer yer aşınmıs, kırılmış, kenarlarında demir tutunma
bariyerleri olan, kumların ayaklarınıza dolmasını engelleyemediğiniz, uzun bir
patika. Terk edilmiş bir iki deniz şezlongu, dağılmış çöpler, denizden
sürüklenmiş, ne olduğu anlaşılmayan yosun–ağ-çöp karışımlarının arasından, gözüme
kestirdiğim banka ilerlemeye çalışıyordum. Yaz günü bile kumda yürümekten
nefret ederken bu soğukta–ki ben çok üşürüm, ısrarla bata çıka bu kimsesiz
yerde ne işim var? Plajın her iki yönüne biraz tedirginlikle baktım.
21 Ocak 2015 Çarşamba
Öykü 7
Delirmeden Önce Deniz
Öykü 6 - KAYIKTA
Kayıkta
Bağlamaya gerek kalmaksızın eski kütüklerin üzerinde duran kayığın brandasını kaldırdı. Her ne kadar özenle zımpara yapsa da, macun cila boya çekse de, artık yaşlı kayığı yıllara dayanamamıştı. Güzel mavi rengi, tahtanın yaşlılığını saklayamamış, macunların çürüdüğünü haber verircesine kararmıştı. Nabzını kontrol eder gibi elini sandalın gövdesine dayadı. Şevkatle bu yaşlı kızın çizgilerini takip etti. Parmak uçlarına takıldı kıymıklar. Acımadı. Kenarda duran kürekleri kaldırıp içine koydu. Kızağın başına doğru yürüdü. Eski kayıkhanenin içine doğru uzanan sandalın ince gövdesinin önünde bir an durdu. Bir köşesinde yatağının durduğu terk edilmiş kardona baktı. Hangi bacağı sallandığı belli olmayan sandalye ve duvara yaslanmış masa. Gaz ocağı, kömür karası çaydanlık. Kitaplar.
Öykü 5
SİYAH İBRİŞİM
Meliha Kadın’ın kızı hatırlı bir subayla evlenecek. Gözü, köye
geldiğinden beri Pembe’deymiş. Ankara’dan ailesi gelmiş, istemişler, vermişler.
Bizde de başladı tabi hazırlıklar. Bohçalar; en kıymetli danteller, pırpırlı
güzel çemberler, sim urganla cami-Kabe motifli seccadelerle dolmaya
başlamıştı. İstanbul’dan alınmış
çoraplar, Altın Damla kolonyası, basma
entariler, el dokuması havlular. Hepimiz
heyecanlıyız. Meliha Kadın, Pembe’si için
pek bir özeniyor. Pembe anası gibi. Şen şakrak, gözlerinin içi gülen,
pembe-beyaz yanaklı, nazlı kız.
Öykü 4
Almadan Armuttan, Şekerden Çaydan
Yeni yıl
gelince hep hüzünlenirdi. Rahmetli ninesi aklına gelir, eskileri daha çok
anardı. Son zamanlarda onun gibi ellerini ovuşturmaya başladığını farketmişti.
Ev ahalisi süslenmiş püslenmiş kutlamaya dışarı çıkmışlardı. O’nu da “Anne gel
gel” diye çağırmışlardı sanki gidecekmiş gibi. Yaşlı omuzlarını oynatıp kendi
kendine mırıldandı “Laf işte!”.
Sesini
iyice kıstığı, küçük televizyonlu odasında oturup, karşıki apartmanın
ışıklarına baktı. Ne çok bina vardı. Hepsi de düğün alayı gibiydi. Gece, gece
değildi sanki. Köy yerinde olsa bu saatte tek başına sokağa çıkmaya
korkarlardı. Hele yeni yılda ödleri patlardı. İşte yine başlamıştı ellerini
ovuşturmaya. “Kaybana yaşlılık” dedi. Gözleri usul usul kapanıyordu. “Yeni yıl”
diye güldü.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)