21 Ocak 2015 Çarşamba

Öykü 7

Delirmeden Önce Deniz
 

Seneler önce, İngiltere’nin güney sahil şehirlerinden birinde, vakitsiz bir saatte, kimsenin olmadığı, otoban ile şehirden ayrılmış, uçsuz bucaksız gibi görünen ıssız bir deniz kenarında buldum kendimi. 
Plaja doğru uzanan, yer yer aşınmıs, kırılmış, kenarlarında demir tutunma bariyerleri olan, kumların ayaklarınıza dolmasını engelleyemediğiniz, uzun bir patika. Terk edilmiş bir iki deniz şezlongu, dağılmış çöpler, denizden sürüklenmiş, ne olduğu anlaşılmayan yosun–ağ-çöp karışımlarının arasından, gözüme kestirdiğim banka ilerlemeye çalışıyordum. Yaz günü bile kumda yürümekten nefret ederken bu soğukta–ki ben çok üşürüm, ısrarla bata çıka bu kimsesiz yerde ne işim var? Plajın her iki yönüne biraz tedirginlikle baktım.

İstanbul sahillerinde ki gibi şarapçılar varsa eyvah al basına belayı kızım. Ne harika bir şanstı ki benim için özel bir günmüş gibi loca ayrılmış, seyirlik saatlerime. Kendim için bir dinlence anı belirlemiştim. Düşünecek ne çok şeyim varmış ama hiç birini aklıma getirmeksizin dolapların içine yığdım yok olmalarını umarak. Buraya gelme amacımı çiğneyerek kederli olmamaya karar verdim.
Atlantik Okyanusunun güzel dalgalarının kıyıya vurmasını izlerken rüzgârın serinliği, bir iki ufak deniz mi, yağmur mu olduğu belli olmayan damlanın yüzüme vurması, aldığım nefesin lezzeti ile aptal bir sırıtma ile kendimi dünyanın en melankolik kişisi sanmam bile iyi hissettiriyor. Sebepsizce gözlerimi dolduran yaşlar, gülme isteğimi zor bastırıyor. Çok güzel çok keyifli anlar. Islak bir bankın ucuna oturup ellerim ceplerimde omuzlarımı buzup, dizlerimle dertop olmuş halde denize bakıp, üzerindeki o koyu gri bulutların, yer yer beyaz çizgilerle bin bir tona bürünmesini izledim.

O zaman anladım ki ben delirme üzerindeki bu havaları, denizin havaya kafa tutup ben daha deliyim demesini seviyorum. Denizin lacivertten siyaha uzanan o renklerini kesen dalgaların beyaz köpükleri, ufuk çizgisinin gökyüzü ile karışıp flulaşması, düzenli olarak bir ritim ile bir kaç metre uzağıma gelip geri giden dalgalar. Filmlerde bu sahnede ya kavuşma ya ayrılık olur sevgililer arasında ama ben yalnızlığımla nedense çok bir barışığım. Gece nasıl olur acaba? Belki çok uzaktan bir iki geminin ışığını görür müydüm? Gündüz göremediklerimi gece ortaya çıkarır mıydı? Görmek istemediklerimi gündüzün karanlığına hapsederken gecenin beni aydınlatması çok saçma olurdu tabi.. Ellerimin üşümesi durmuyordu. Gitmek ile kalmak arasında, yine gelirim dedim bedensel zayıflığıma yenik düşerek. Hoşçakal güzel deniz. Biliyorum ki benim en sevdiğimsin ..

 

Suzan Atasoy

Brighton&Howe/1996-2010

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder