SİYAH İBRİŞİM
Meliha Kadın’ın kızı hatırlı bir subayla evlenecek. Gözü, köye
geldiğinden beri Pembe’deymiş. Ankara’dan ailesi gelmiş, istemişler, vermişler.
Bizde de başladı tabi hazırlıklar. Bohçalar; en kıymetli danteller, pırpırlı
güzel çemberler, sim urganla cami-Kabe motifli seccadelerle dolmaya
başlamıştı. İstanbul’dan alınmış
çoraplar, Altın Damla kolonyası, basma
entariler, el dokuması havlular. Hepimiz
heyecanlıyız. Meliha Kadın, Pembe’si için
pek bir özeniyor. Pembe anası gibi. Şen şakrak, gözlerinin içi gülen,
pembe-beyaz yanaklı, nazlı kız.
Minik şeffaf kutunun kapağından içimi aydınlatıyorsunuz diye
seslendim rengarenk kukalara,
makaralara, büyüklü küçüklü başımı döndüren boncuklara. Turuncunun en
canlısına. Göz kırptı bana. Onunla ,en son, oyanın boncuklarını dikmiştim.
Büyük bir keyifle. O güzelim boncuklar, nasıl da nazlı nazlı, salınarak oyanın
çiçeklerinin tohumları oluvermişti. Şehirden ısmarlama onlarca ipek ibrişimle,
Amerikan bezi ile gelmiştim aylar önce. İncecik, sarı suya batırılmış metalim
ile ne çok büyük, ne çok küçüğüm. Sivriliğim, battığım parmakların inceden
kanaması ile meşhur. İpek kumaşları hırpalamaz metal pürüzsüz gövdem. En zor
çini iğnesi işleri benim sayemde. İğne kutusunun en güzeliyim. Etamin iğnesi pek bir kıskanmıştı geldiğimde
ama o da anladı kalın gövdesi ile narin nakışları yapamayacağını. Çengelli iğne
kamburuna bakmadan konuşmuş hakkımda ama, o kim, ben kim. Şalvara, dona, lastik
geçirsin o. Aman koparmasın. Toplu iğnelerle yığınla bir aradalar, istif
halinde. Hele hele yorgan iğnesi, bir de
paçavradan yapılmış kumaş yığınına saplanmış, kalın, paslı çirkin ucuz
metal ile çuvaldız. İğne bile denmez
kendisine.
Hafta geçti tahta kutunun kapağını açan olmadı. Makasa dolanmış
mezura, küçük makrome ipi günlerdir sessizdi. Oya pulları ışıltısızdı. Çok mu
vakit var düğüne? Hem görümcenin bohçası
bitmemişti ki.
İçimden geçen siyah ibrişim ile titreyiverdim birden. Metalime
değen o ipliğin her bir santimini canımı yakarcasına hissettim. Hiç sevmem bu
kara rengi. Meliha Kadının tombul ellerini tanımıştım ama her zaman ki
kıvraklığı yoktu. İpi gerilip ucuna düğüm attı. Sesindeki hüzünlü ağıt, gözünden
düşen yaşa katıldı. Sevdasından delirmiş bir delikanlı, Pembe’yi vurmuş
kınasında. Siyahlara dolanıyordu anası acısıyla. Peşi sıram gelen siyah ibrişim
sessiz sessiz ağlıyordu. Ah, kırılıvereydim de o kara yazmaya değmeseydim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder