Provence
köylerinde geçireceğim güzel günlerin hayalini kurarken , nasıl bir döneklikle
kendimi Malta’da buldum bende anlamadım. Holly 3S ( Sun , Sea, Sand ) sloganım
ile uçuş gününe 2 gün kala çantamdan
yürüyüş ayakkabılarımı çıkarıp , flip flop larımı koyuvermişim. Üstelik kendimi
neyle ödüllendiriyorsam 10 gün kalıcam. Bak hele ..
Malta’ya
tamamen hazırlıksız ,kulakdan dolma söylemler ve tarih bilgimle (eh fena değil )
gittim.Havalimanında kitapçıya uğradım, bari gidene kadar bir iki bilgi
edinebilirim dedim. Havalimanı kitapçısından gezi rehberi ve güneş sırtımı
ısıtırken okumak üzere birkaç kitapla yüklendim. Oh bismillah koltuğa da
kuruldum. Sofya aktarmalı ,kafayı
resetleme yolculuğuna elimde Malta gezi rehberi elimde hatim ederek başladım .
Sofya havalimanı olduğu iddia edilen, kasabadan hallice yere indik. Küçük bir
büfesi olan, tuvaletlerin kokusu bekleme salonuna kadar ulaşan , bir uçak insanı
oturtma kapasitesi olmayan bir yer. Ama
bizim konumuz Sofya değil tabi. Uzun bir bekleyişten sonra uçağımız kalktı.
Maalesef 1 günü harcanmış kabul ediyorum.
Akdenizin
“tam” ortasında sayılabilecek bu küçük adanın tarihide önemi de bir o derece
büyük. Coğrafyası ile Avrupa’ya İtalya ile , Afrika ve arap kültürüne Tunus ,
Cezayir ile , doğudan batıya, batıdan doğuya tüm deniz yollarının uğrak noktası
, stratejik bir ikmal, haberleşme , konaklama , “üs” durumunda. Tarihi hakkında
tüm bildiklerimi severek , sizleri bunaltana kadar anlatıcam J . Malta ,
Gozo ( ben çok sevdim) , Gomini olarak 3 büyük adalar zinciri diyebiliriz. Ada
dediysek Kıbrıs degil tabi. İlk izlenim kuzey Afrika havası ile Akdeniz
ikliminin birbirine geçmesi. Kimi ufak tepecikler turuncu/sarı taş toprak iken ,
bazı yerler yeşillikler içinde. Valetta Malta’nın başkenti ve adanın en
hareketli şehirlerinden , benimde
kalacağım St.Julians gibi kuzey kıyısında kalıyor.
Uçsuz
bucaksız gibi görünen ,etrafında yerleşim merkezi olmayan , sessiz bir hava
alanına güzel bir inişten sonra, dolmuş/taxi arası bir araca , dil eğitimi için
gelen birkaç arkadaş ile anlaşarak bindik. tuttum. En sevdiğim şeylerden biri ,
gittiğim şehirlerde taxi şöförleri ile sohbet etmektir. En güzel ve uygun
restoran, en taze haberler, en kestirme turist detaylarını temin edebilirsiniz.
Benim şöför amca aksi, nemrut , konuşmaz bir tip çıkınca eyvallah demekten başka
çarem kalmadı tabi. Yolculuk arkadaşlarımda İspanyolca konuşup beni dışladılar .
J Çok da fifi
yani... Valetta sıcak , samimi , turk filmlerinden fırlamış otobüs ve arabaları
ile güzel bir şehir. Önce bir yerleşeyim Valetta nufusuna sonra geçeriz diyerek
evinde kalacağım yaşlı ciftin adresini taxiye verdim . Sahilden güzel , kısa bir
seyahat ile st Juliana vardım. Valetta St Julians arası inanılmaz romantik ,
denize yansıyan sahil ısıkları ve deniz ile doyumsuz bir resim olarak flash
belleğe kazındı. Evler genelde düz çatılı , balkonlu, en fazla 2-3 katlı ,
bahçeli , ardı ardına bitişik nizam ,
geniş ve tozlu yolların etrafında sıralanmış. Mary isimli yaşı (74) ile görünümü
, enerjisi örtüşmeyen çok sevimli bir kadının evinde kalıcam. Eşi Allah’lık
alibey biraz sağırcana , mutfakta yemek pişirme konusunda övünen ama tostdan
başka bir şeyini yemediğim , bahçe delisi bir ihtiyar. Hah tam benlik yani.
Evlerinin 2 odasını kısa süreli kalışlar için pansiyon olarak hazırlamışlar. Sık
sık çocuklarında kaldıkları için bir çok maltalının aksine öğrenci kabul
etmiyorlar. Tonton çiftin evlerinin ardında hamaklı , barbekülü güzel bir
bahçeleri var. Miss missss... Ah unutmadan arabaların direksiyonu , İngilizler
gibi sağda.
Otobüsleri
çok güzel. Adayı baştan başa otobüslerle gezebilirsiniz. Tabi saatlerini iyi
bilmeniz lazım. Bekleme sürelerinde hafif cinnet yaşanmıştır, tecrübe ile
sabittir. Malta coğrafyası ile güzel ama geçmişi ile ayrı bir ilginç ülke. (ülke
mi dedim ?) Artık birlik üyesi olan Malta da ki kalıntılar , pek çok medeniyetin
, kültürün siyasi veya dini etkileri ile karışmış olduğunu gösteriyor. Bunu ben
demiyorum ki. Hem doğru demişler.
Asla telaffuz
edemediğim Ggantija‘daki (Gozo adasında) ve Mnajdrave Flagar Qim , Megalithic
,tarihin en eski tapınak ve sunak kalıntıları tarihinin dayandığı çağlardan
bilgi verebilir bize. Megalithic, devasa taşları dikilitaş gibi serbest veya
güçlerinin yettiği ölçüde üst üste dizilmesi, bir nevi tapınak , sunak yerleri.
Anadolu, Ingiltere, orta Asya ve daha pek çok eski medeniyetin olduğu yerlerde
görülmüştür. Bronz çağa ait olduğu sanılan bu kalıntılar ,İngiltere’deki
Stonehage (o seyahati de anlatırım) benzer (benzer çünkü güneş, ay hareketleri
ile bağlantılı dizilimler var) devasa taşların olduğu tapınak olarak bugün
gezilebilir durumdadır. Sansasyonel bir şey var mı ? diye kurcaladığımda,
yapımlarından sonraki yüzyıllarda ,zaman zaman insan da kurban edildiğini ,
şeytansı ayinlerde kullanıldığını da söylediler. Sunak ufaktı tavuktan başka şey
kesilmezdi. İnanmadım. Hem küçücük ada ,kes kes kim kalırdı ?
peeehh!!
Acaba yakın
tarihle biraz gri hücrelerinize taciz mi etsem ? yoksa taş topraktan sonra
gönlünüzü açacak Blue Lagoon ‘dan mı bahsedeyim ? Unutmadan ,British Virgin
Island,Cayman Islands,gibi Malta’da da offshore firmaların en sevdiği ülkelerin
başında gelir. J . bas bas
paraları Maltayaaaa...
Ne diyordum ?
hah .. Meşhur Malta kayalıkları , magaraları ve blue
lagoon.
Malta’da
görülmeye değer çok güzel sahil mağaraları , kayalıklar ve lagoonlar var.
Buralara otobüsle gidip, sahillerde kiralanan biraz büyükçe kayıklarla
mağaraları gezebilirsiniz. Kendilerine has değişik bir kayık tipleri var. Nasıl
olurda resmini çekmemişim eşek kafam. Gerçek bir zaman ayırıp gezmenizi tavsiye
ediyorum Tabi tabi diyip kulak arkası etmeyin .
Ay
seçemiyorum resimlerden hepsini seviyorum..
Yaşlı
evsahibimle sohbet ederken , daha doğrusu o anılarını anlatırken ( karısı anında
gözden kaybolunca beni bekliyen eziyeti anlamıştım ama kaçamadım) laf doğa
sevgisine geldi. Otu böceği seviyordu, zamanında şahin yetiştiriyormuş. Ben de
hadi ya humpry bogart’ın malta şahini filmide var diye hafifçe kinaye ettim ama
sonra apışıp kaldım. Meğerse maltada kuş, kartal ve şahin yetiştirmesi çok önemli imiş. Pek
çok şahin çeşidi varmış. Valetta da uçuş gösteri yapılıyormuş. Kendime not :
kuşları izle. Ama yaptıklarını deneme ..
Nerede trak
orada deniz diyerek adayı dolaşmak çok keyifli. Valetta’da Büyükada gibi
faytonlar var. Süslü püskü ama sıcakta kokusu dayanılır değil. Yürümek varken
olacak iş değil. Es geçildi.
Valetta güzel
bir liman kenti. Önceleri Akdenizin orta noktasında bulunan Malta Fenikelilerle
başlayan ( denizci bir millet oldukları buradan belli) tarihine , Kartacalılar ,
Romalılar, Araplar , İngilizler egemenliğinde uzunca bir süre kalmıs . Ama
Osmanlının arzusuna karşı koymuş.
Romalılar
zamanında , şimdi çok sevdikleri St Paul ile hristiyanlığa geçmişler. Daha sonra
Doğu Roma İmparatorluğu ve Bizanslılara geçmiş. (Kimseye de hayır dememişler
maşallah) 400 yüz yıl Bizans’lıların olan Malta , Kuzey Afrika’lı akınlara
dayanamadı ve Arapların eline geçti.( bambaşka bir kültür) . Uzunca
direnmelerine rağmen Araplar adanın kontrolunu tamamen aldılar. Araplar uzunca
bir süre adada kalmışlar , öyleki maltese dili olarak kullanılan dil Arapça
etkiler taşımaktadır. Bidi bidi .. normanlar gelmiş Arapları kovmuşlar .Almanlar
, Fransızlar (Kuzey Afrika sömürgeleri için iyi bir başlangıçtı) .gelen giden
çok ..
Bu arada
Osmanlı, Kanunu Sultan Suleyman Rodos’u almış ,meşhur Rodos şövalyelerini (haçlı
seferleri ile Kudus yolu üzerinde ki merkezlerden bir yerdi) adadan sürmüştü.
Rodos şövalyeleri Malta’ya sığınmışlardı. Kanunu adayı kuşatma altına almış ama
başarılı olamamıştır. Maltalıların Osmanlılara ciddi bir nefreti var. Yok
demeyin . Osmanlıyı temsilen Turk bayragını çiğnedikleri bir Rahip heykeli
mevcuttur. Bunca istiladan sonra kendilerine hiçbir şey yapmamış Osmanlı’ya
duydukları kini anlamak imkansız. Sinir oldum.Bak gene
sinirlendim.
Sonra
Fransızlar Cezayir ve Tunus’u ele geçirdiğinde adaya da çıktı. Sonra İngilizler
geldi . En son 1964’de Malta bağımsızlığını ilan etti. Oh be dedik !
Valetta
şehrinin girişinde otobüs durakları ve hemen ardında çok eskilerden kalma şehrin
sur duvarının bir parçası ve ardında şehrin merkezine doğru uzanan birbirine
dikey şekilde kesen sokaklarla bir yarımada görünümlü sempatik
yer.
Valettanın en
kuzey kısmında Savaş muzesi var. Pek çok kültürden ve yaşanmış savaşdan kalanları görmek için
etkileyici bir yer.Merkezde St John meydanı var.Sokak araları biraz dar olduğu
için serin ve gölgeli ama bu meydan lezzetli bir kahve için soluk alabileceğiniz
cafelerin olduğu ferah ve güneşli bir yer. Tam bu meydanda İngiltere kraliçesi
Victoria’nın ( Buckhingham palace önündekinin kopyası gibi duruyordu) bir
heykeli ile görünüyor.
Açık pazara
doğru ilerlerken telefonum çaldı. Mısır gezisinde ki , çocukluk arkadaşım,
heyecanla gidiyoruz , sende oraya gel filan diyor ama anlamıyorum. Ne nasıl
nedir derken. Lizbon’a gitmek için bir turla konuşmuş.Benimde Malta’dan ona
katılmamı istiyor. Hop hemen bir seyahat firmasında soluğu aldım. Dedim “bacım
beni lizbona yollayalım “ “ uçur beni pepen”.. Malta’dan, Munih’e uçup ,orada 5
saatlik bir aktarmayı beklersem , arkadaşımı taşıyan Thy uçağı ile aynı saatte
Portekiz’de olabilecektim. Olsun dedim. Dönüş biletimi alın , beleşe uçağım ,
sineğin yağı , gözünün sürmesi hesabı ile 160 usd’lik bilet ile kendimi çantamı
toplarken buldum.8 gün sonra çok dinlenmiş, pek çok kitap okumuş, bronzlaşmış ve
enerji dolu olarak , sevdiğim Malta’ya hoşça kal dedim. Munih havalimanında 5
saat bekledikten sonra, Lizbon havalimanında bagaj teslim yerinde çığlık çığlığa
arkadaşıma sarılıyordum. Lizbooonnnn... bekle bizi ....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder