29 Kasım 2013 Cuma

HAMBURG 2008 KASIM


Sahtekarın önde gideniyim.. İş nedeni ile yaptığım yolculukları ustalıkla kendi menfaatime kullandığımı tüm yüzsüzlüğümle ilan ediyorum J Kırmızı şehir Hamburg için “Fırsatçı” sıfatını tarafınızdan iltifat gibi kabul ediyorum sevgili dostlarım.

“Çok işim var”,” nerede benim dosyalarım”,”of hiç gitmek istemiyorum” gibi asılsız şikayetler le  Hamburg’a uçtuk . 1 yıl önce de Hamburg’a gitmiştim ama tecrübeli olunca daha bir hoş oluyor tabi.

Sağlı sollu dükkanlarla dolu meşhur Mönckebergstrasse’nin karşısındaki şehrin en büyük tren istasyonu Hauptbahnhof’un kuzey kapısının karşısında kalan temiz ve eski bir otel Fürst Bismarck’a yerleştik.Yalnız hemen sölim arka sokağı biraz batak ,biraz kerhane , biraz gel anamss oteller var.Niye bu otel mi? Abimin referansı. Daha önce camdan duş kabini; odanın ortasında olan  Hotel Ambassador’da kalmıştım. Psikopata bağlamıştım gizli kameramı var diye. 3 gün karanlıkta yaşayıp yarasa olmuştum.


Bavullarımızı bırakıp,otelin dökme kalorifer peteklerinin kabartma desenlerini bir kağıt ile kopyaladıktan sonra kendimizi Hauptbahnhof’un içine attık.      




Hpf ; Yemek, kahve, market ve dükkanların olduğu tarihi 1900’e dayanan üzeri kapalı,ve zamana kısım kısım direbilmiş orijinal cam tavanı, dükkanların tabelaları arasında kaybolmuş duvar desenleri, ağırlığını hissettiren, demir dökme destekleri ile hoş bir ana istasyon.  
 
 

Hpf’yi geçiş yolu yaparak Mönckebergstrasse(mönkebe diyeceğim bundan sonra)doğru ilerlerken sürü gibi birbirimize yapışık yürüme nedenimizin kasım soğundan olduğuna kanaat getirdik. Biz Türklerin 70’li yıllarda başlayan Alamanya’lı komşular , dram haline getirilen türk filmleri ,okulda öğrendiğimiz savaş dönemi müttefiğimiz, ilk elmalı Fa sabunu, zamanla Haydarpaşa, trenler yolları , medeni hukukumuz ,80’lerin her türk genç erkeğinin ilk dil eğitim derslerini aldığı alman pornoları ile Almanya hakkında konuşa konuşa insan akınına karıştık. Saturn adlı 5 katlı elektronik magazayı salyalarımı sile sile ,”sonra kesin tavaf edicez” sözü alarak geçip, ilerken, sinemada Fatih Akın’nın filminin oynuyor olması ile keyiflendik.


Hamburg son eyalet şehri olmasının yanı sıra , hanedanlık şehride olmuştur. Sembolu kırmızı beyaz renklerde bir kale (Burg- kale )resmidir. Her yerde bu sembolu kullanmışlar. Neden bilmiyorum ama bana şirin geliyor. Mönkebe caddesinde dükkanları es geçerken, şehrin en eski kiliselerinden ve benim çok beğendiğim St Jacobi kilisesine gittik. Biz 2 bayan ruhani havadan etkilenmiş halde kesilmiş ağaç kütüklerinden tabure yapılmış yerde otururken , mum yakalım derken, arkadaşım Notre dame’in kamburu filmini çeviriyordu.

 
 

Rezillik tabi ama çok güldük. Geçmişi 13.yy dayanan kilise Hamburg şehri büyüdükçe kale sınırlarının içine girmiş. Dolayısıyla korunması çok geç olmuş.Harika vitrayları ile görülmeye değer bir eser. Çok etkileyici bir atmosferi var.Gittiğimiz zaman tadilata yeni başlanmıştı ama örtülerin kapatmadığı resimler, kabartmalar çok güzeldi. Kilisenin içinde birde kendi maketi var. İlginç gelebilir.

Cıvıl cıvıl insanlar, vitrinler, insanlar güler yüzlü.Soğukdan parmaklarımızı hissetmez iken bağrı açık sarı sarı çizgi film çocuklarını görünce daha da üşüyor insan. Europa alışveriş pasajına arabesk usul  dalışımızla ,itiş kakışla L’italiana Gelateria’nın rengarenk ,çeşit çeşit dondurmalarının önüne attık kendimizi. İnsan evladı olan birinin yiyemeyeceği porsiyondaki dondurmalar ile boğazlarımızı patlatma uğruna Rathaus’un olduğu meydana çıktık. Belediye binası Rathaus 1800’lü yıllarda yapılmış güzel bir Alman mimarisi. İçine girmeye bugün için vakit yok.




Hamburg ticaret alanında pek çok sektorun birleştiği bir yer. Bu akşam denizcilik alanında 60 senedir , her yıl kutlanan , 6000-6500 kişinin katıldığı Hamburg Messe & Congress salonunda ki  Eisbein davetine katılacağız. Gidip, süslenip gecelerini de öğrenmeliyiz kırmızılı şehrin.

Öyle temiz bir havası var ki; gözlerini açmadan beyni açılıyor insanın. Göl kenarında izlemesi bile yorucu gelen spor yapanları izlemek, kahve içmek ve manzaranın keyfini çıkarmak.süper.Bazı kışlar göl buz tutunca buz pateni yapıldığı söylendi ama o gölün buz tutmasına imkan vermiyorum. Tamam  noelde devasa çam ağacını ortadaki platformda süsleyip ,ışıklandırmalarına kafam basıyor ama buza yok .

Hazır buradayız bir iki arkadaşımı ziyaret ve sürüye geri dönüp kanalları gezmeye gittik.

En bilinen kanallar şehri Amsterdam gibi Hamburg’da da pek çok kanal ,köprü var. Avrupa’nın sayılı eski liman şehirlerinden biridir.Tersaneler,tekneler ve özellikle tersanedeki Queen Mary II yi görme imkanımız olucak diye sabırsızlanıyorum. Rathaus’un yanından Benninsalster  gölüne açılan kanalın ağzındayız.  


Merdivenlerle kanalın su seviyesine kadar inip bembeyaz ,yüzlerce kuğu ve çirkin ördeklere laf atıyoruz.“ Kızartalım bir tane” sesleri yükselince artık gidelim oluyoruz. Uzaktan Alster gölünde yelkenli yapanları izleyerek kanalın üzerinden geçip Hanse- Viertel adlı tuğladan yapılmış büyük bir pasaja girdik. Pasajdaki organik reçeller, ballar, tatlılar,çikolatalar satan günahkar dükkanı lanetliyorum.


Lüks birkaç giyim mağazası ve harika haritalar, maketler , kitaplar, kırtasiyeler , resimler , duvar süsleri satan mağazaya funda çapa ettik. Aldık birkaç şey ama yinede tatmin olup çıkamıyoruz .Ben direk çalalım diyorum ama yandaş bulamıyorum. Zor bela pasajın yörüngesinden kurtulduk. Kanalların arasından geçerken Balzac cafe’de tarçınlı çörek ve kahvenin tadına varıyoruz.

Trene binip Landungsbrucken’e , limana doğru gidiyoruz.Tren; gece kluplerinin, restoranların, erotic, cluplerin,sex shopların olduğu bölgeden Reeperbahn yol alıyor. Eğer onlar kadınsa biz neyiz ? J


İstiklal caddesinde de bir dükkanı olan Nordsee’de tıka basa kulaklarımızdan kusana kadar deniz ürünü yedikten sonra iskeleye indik. Karşı kıyıdaki tersanede Queen Mary II’nin azameti , ardından parlayan güneş ile çok hoştu. Tekneler hızlı , hemen yanaşıp, kalkıyor,donanımlar bizimkiler gibi tel maşa değil. İzlemek cidden harika.


 Tekne demişken Rickmer Rickmers’den bahsetmemek olmaz . Tekne diyerek hakaret etmiyim, restoran olarak kullanılan 1896 yapımı ,3 direkli ,müze gemi. Mr Rickmers kendi tersanesinde yaptığı,satılmış sonra gemi I.dünya savaşında Portekiz ordusunda kullanılmış, sonra eğitim gemisi olmuş, gemi yaşından dolayı seyirden düşünce, Brezilya ya satılmış,adı defalarca değiştirilmiş, dönmüş dolaşmış Alman hükümeti almış , tekrar onarmış ilk armatörünün adını vermiş, müze yapmış iyi olmuş.
Eski bir rus denizaltısını görmek için şehrin biraz dışında yükleme/tahliye yapılan , eski gemilerin bulunduğu işlek olmayan bir bölgeye gidiyoruz. Güvenlik nedeni ile dışarı çıkamıyoruz .(e ozaman niye getirdiniz dimi ?)

Kısa süre içinde olsa Hamburg gelmeye değer bir yer. Yarim Almanya’yı mesken mi tuttun ? gördün güzelleri beni unuttun .. türküsü ile çantamdaki deniz fenerli ganimetlerimle eve dönüyoruz. Gene gelicemJ özle beni ..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder