29 Kasım 2013 Cuma

KUDUS 2010 SUBAT - 2

Kaldığımız otelin lobisinde keyifli bir müzik , beyaz gömlek giymiş, kippalı genç erkekler alkış tutarak neşe ile şarkı söylüyorlardı. Sağında solunda koluna girmiş anne babası, tam ardı sıra yürüyen kardeşleri ile nikahın kıyılacağı üzeri süslü yere ilerliyorlardı. Hoş bir görüntüydü.




Yavaş yavaş Old city (eski şehir )tarafından bahsedeyim. Mescid-i Aksa’nın batısına doğru minik minik dükkanları geçerken bir an Eminönü’nde yer altı geçidinden geçiyorum da vapura yetişeceğim gibi hissettim. Oyalanmak isterdim ama Ağlama duvarı diye bildiğimiz Western Wall’a gitmek için xray’lı polis noktasından geçmemiz lazım. O soğukta mantolarımızı çıkarttılar ama meşhur ağlama duvarını göreceğim için hissetmedim bile.



                                                                                    işte ben.
Bu resmin ardından telefonum çaldı. Sevgili abim’miş.Dedim senin için ne diye ağlıyım. Uygun ücretlendirme karşılığında sırrı benle mezara kadar gidecek J ( bu arada başına bir şey gelirse tanımam seni diyen de aynı kişi). Lak lakı bırakalım aşılanalım biraz bilgi ile.
 Western Wall (Ağlama duvarı): Mescid-i Aksanın hemen yanındadır. Nedir bu duvar? Gerçekten ağlıyorlar mı ? Efendim, Hz.Suleyman ( Hz. Davud ve Hz. Suleyman Yahudiler için iyi birer kral, Müslümanlar için peygamberlerden biridir) , MÖ 500’lü yıllarda Babilliler tarafından yıkılan bir tapınak yaptırmış,sonra bu yıkıntıların üzerine daha önce anlattığım Herod’un görkemli tapınağı yapılır . Romalıların istilasında bu 2. Tapınakta yıkılır ama sadece batı duvarı ayakta kalır.İşte bu duvar o duvardır. Haçlıların elinde bulunan Kudüs’e  7.yy a kadar yahudilerin girmesi yasaktı. Osmanlı yönetimine girmesi ve İspanya’dan kovulan Yahudilerin göç etme imkanı ile 1500’ler de buraya gelip dua etmelerine izin verilmiştir. ( Osmanlı’yı beğenmeyenleri düşününce …) neyse.. Toplanıp zeytin dağında eski kayıpları, tapınakları için üzülen, dua edenler için ;Kanuni Sultan Süleyman bu duvarın önünde dua etmelerine izin vermiştir. Ağlamıyor (belki ) sadece muhteşem günlerini anıp, bir gün parçası olduğu tapınağın tekrar inşa edileceğini birbirlerine söz verip, dua ediyorlar. “bu duvar yıkılmayacak, Rab burada” diye bir inanışları var. Daha sonra Müslümanları kovup sahiplenmek istemişler ama milletler cemiyetince mülkün Müslümanlara ait olduğu, dua için kullanabilecekleri onayı çıkmış. Fakat  Ürdün ile yapılan yapılan 6 günlük savaş sonrası bölgenin yönetimi İsrail’e geçmiş.





Western Wall’dan başka bir ara sokağa attık kendimizi. Hemen her yerde Osmanlı eserini görmek çok hoştu. Kanuni Sultan’nın zevcesi Hürrem Sultan’a ait pek çok yapı var.





Hürrem Sultan tarafından yaptırılan yetimhane bugün bile hala faaliyet göstermektedir.
  


Daha batıya doğru Kıyamet Kilisesi (Holy Sepulchre)’ye doğru ilerliyoruz. Araplar yeniden canlanma anlamında  Al-Qeyamah ( aynen öyle kıyamet ) derler. Belki de Ayosofya’dan sonra yapılmış en güzel kubbeli kilise. Anladığınız üzere “mana” yüklenmiş her şeyi severim. Hristiyanlar için çok kutsal olan burayı da sevdim.Kudüs’ün yöneticisi Romalı komutan, Yahudi cemaatlerin baskısı ile ayaklanmadan korkarak, Allah’ın peygamberi olduğunu açıklayan Hz. İsa’yı adil olmayan şekilde yargılar . Hunnap ağacının dikenli sarmaşından bir tac ile taşlanarak, sırtında büyük bir haç ile azap yolu (via dolorosa) dedikleri yolda ilerler. Sık sık bu yolda düşer , tökezler. Ve en sonunda bu kilisenin bulunduğu yerde yığılır. Hristiyanlara göre artık burası öldüğü ve dirileceği yerdir. Lahitinin burada olduğu, buradan taşındığı ile ilgili çok büyük inançları var.Roma imparatoru annesi Helena için kiliseyi yaptırır. Kilise daha önce yapılmış ama yıkılmış Herod dönemi bir tapınağıda kapsıyacak şekilde yapılmıştır. Bu noktada bir iki resim iyi olur . 


 




Kilise iki bağımsız yapının birleşmesi gibidir. Fakat 614 yılında Perslilerin çıkardığı bir yangınla tahrip olur. Yeniden yapılır , yakılır, yıkılır , yapılır,.. çilesi hiç dolmaz .. Ta ki…1149’da yapılan muhteşem kubbeli mezar yapılana kadar.


  

Kilisenin içinde Hz.İsa’nın üzerine düşüp öldüğü taş var ki, resimde de görüldüğü gibi kendinden geçercesine ağlayanlar, dua edenler , öpenler var.




Bu kilisenin tavanı olarak çok sade ve yalın. İslam etkileri ile yapılmış. Işık ve yansımalar harika idi. Kilise Ruhani önemi ile bu kilisenin olduğu yere karşı karmaşa başlar.Kanuni döneminde rahatça ibadetleri yaptıkları kiliseyi ,hemen her hristiyan mezhebi sahiplenmek ister. Aralarında ki bakımı, temizliği ben yapım, kapının anahtarı bende dursun, kavgaları herkesi rahatsız eder. Kanuni’den bu durumu yoluna koymak için “ben gelene kadar herkes her şeyi bıraksın,çöp kaldırılmasın” der. Yukarıdaki resimde cama dayanmış merdivenlerde camları temizleyen rahip işini yarım bırakır ve Kanuni’nin Kudus’e yolladığı temsilci beklenir. Kanuni’nin fermanı meydanda okunur. Kilisenin anahtarı 2 müslüman aileye verilir. Bakım ve temizliği ile kilisenin kapılarının açılması (sabah 7 , aksam 8) kapanması bu ailelere teslim edilir. Neden 2 aile dediklerinde ise 1-bellki birinin soyu sopu kurur. Ölür gider 2-bir aile kendini bir şey sanıp böbürlenmesin diye denir.
Hala bugün bile 2 müslüman aile bu kilisenin kapı anahtarlarını muhafaza ederler ve hürmet görürler. Kanuni için 3 defa “PADİŞAHIM ÇOKKKK YAŞA!!!!!!!”

Kilisenin avlusunun duvarında ne var biliyormusunuz ? Hz.Ömer Cami’nin duvarı. Nedir bu güzellik ya.. Her an bir şekilde şaşırtıyor insanı bu şehir insanı.Caminin kapısı çarşının içine bakıyor.






Caminin yapılma hikayesi ise ayrı bir güzel. Kudüs paylaşılmayan, üzerinde kavgalar savaşlar edilen bu şehir , bir zaman var ki kendi kapılarını açmış, gönülden ve isteyerek bir komutana kendini teslim etmiştir. Hz.Ömer , 636  yılında “Emanname” ile Kudüs’ün kendini teslim ettiği İslam askeridir.

Emanname bildiğimiz Aman name, aman dileme  gibi bir metin. “Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla, Bu sözleşme, müminlerin emiri ve Allah’ın kulu Ömer tarafından İliya halkına verilen bir emandır. Onların canlarına, mallarına, kiliselerine, haçlarına, yerleşik ve göçebe olan bütün fertlerine verilen bir teminattır. Kiliseleri mesken yapılmayacak, yıkılmayacak ve kısmen dahi olsa işgal edilmeyecektir. İçindeki kutsal eşyalara dokunulmayacaktır. Mallarına el sürülmeyecektir. Kimse dinî inançlarından dolayı zorlanmayacak, kendilerine asla zarar gelmeyecek ve yurtlarına Yahudiler iskân olunmayacaktır. Buna karşılık onlar da cizye vereceklerdir. Bunlardan kim yurdunu terk etmek isterse, gideceği yere kadar mal ve can emniyeti sağlanacaktır. Yurdunda kalmak isteyenler ise, güvende olacaklardır ve cizye vereceklerdir. Dileyen Rumlarla gidecek, dileyen de toprağına dönecektir. Hasat elde edinceye kadar onlardan bir şey istenmeyecektir. Bu, Allah’ın Resulü’nün, halifelerin ve müminlerin Kudüs halkına verdiği güvenlik ahdidir. Cizye ödedikleri müddetçe geçerlidir.”

Namaz vakti gelince ,Kıyamet kilisesi rahibi “burası da Allahın evi , namazınızı kilisede kılın” der. Ama Hz Ömer “ burada namaz kıldım diye benden sonra camiye çevirirler “ diyerek kilisenin öneminin kaybolmaması için namazını yakınında bir yerde kılar. Daha sonra Ömer Cami diye bu cami yapılır. Kudüs’ün alınıp satılamayacağını beyan edip Vakıf olarak ilan etmiştir.Ne ince düşünmüş, ne yüce gönül.

Yoruldum mu ? yooo.. siz ?

İleri devam edelim ozaman. Dar sokaklardan geçerek Hz.Davud’un mezarının olduğu ve Hz.İsa’nın son akşam yemeğini yediği yere “Coemaculum” a vardık.




2 yy dan itibaren üst üste yapılan ,zamanla yapılan ilavelerle belli bir tarza sahip olduğu söylenemez. Binanın önemi hemen kesimin kabullendiği , Hz İsa’nın ve havarilerinin son akşam yemeği yediği bina. Romalıların tahriplerinden oda nasiplenmiş. Salonun içine girince kısa süreli bir şok yaşadım. Bir minber ve camlarda ayetler yazılı vitraylar vardı. Tabi ki Kanuni. Anladınız. Yahudi bir ülkede ,ellerinde mumlarla ilahiler söyleyen hristiyanları dinlerken ve Müslüman bir padişahın yaptırdığı ayet yazılı bir vitraya bakmak.







Kudüs’ün en güzel ve en yaralı Kanuni’nin kapılarından birinin yanındayım. Zion Gate 1540 yılında üzeri çinilerle kaplı olarak yaptırmış. 1948 yılında İsrail’in savaştığı bilmem kaçıncı bir savaşta delik deşik edildiğini görmek beni sinirlendirdi. Hem de çok.
 
Aşağıda Kanuni’nin yaptırdığı Sultan Pool diye bilinen çeşme ve Damacus Gate (Kanuni 1547)
 










My Precioussss……. Kıymetliimmssss…..

Devamı haftaya...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder