29 Kasım 2013 Cuma

MONT ST MICHEL 2012 EKIM


Nerede nasil bilmiyorum ama Mont St Michel resimini gordugumde beynimde dans eden dusunceleri , kopup giden hayalleri , bastiramadigim 'orayi gormem lazim' hissi , kacamak zamanlarda neresi , nasil gidilir ? nedir buranin gizemi , o ada da kaybolma duygusuna engel olamiyordum.Yolculuga başlamadan size bir iki bilgi vermeliyim ki , oradaki ruh-u haliyetimi biraz anlayın :)

Mont St Micheli arastırken bir gezginin “gel-gitin dusuk zamanında siyah kumlarda yürüyerek , derin sulardan geriye kalan su birikintilerinde suları sıçratarak , bu dramatik manastıra yürümeyi  seviyorum “cümlesine kitlenmiştim. Çamuru cok severim bilen bilir.
Efendim ; 6 yuzyılda her nasılsa bir grup rahip burayı buluyor ve yanlızlık içinde ibadetlerini yapıyorlar . Piskopos Avranches in emri ile Romaneks tarzında  bir kilise kuruluyor. Kaynaklara göre 16 Ekim 709 yılında Baş Melek Michael adına kutsanıp ibadete açılıyor.





Antik Latinceden gelen Hermit ( Çöl )  kelimesi ile gel-git zamanlarındaki uçsuz bucaksız ufuk çizgisine kadar ucanan yanlızlıgı , Tanriya ibadet ve inzivaya çekilmeyi temsil etti.

Tezat odur ki;  SU ve ÇÖL .. sular yükseldiğinde ulaşılması zor , kayaların üzerinde ıssızlığında bir kilise , sular cekildiginde gerçekten ulaşalabilecekleri bir sığınak. Cok seviyorum bu tarz manaları , yoksa ben mi uyduruyorum bunları ?


 
11.yy da Kuzey duvarı oluşturulmuş ve kilise denizin yıpratıcılığına karsı genişletilmiş. 12.yy da ise batıya ve güney doğru ek binalar yapılmıs. 13.yy artık merak ve ünlenmiş bir yerdi. Zamanın Fransa Kralı Philippe Auguste , degisen sanat akımı ile Gotik yapıda 3 kat ve yemekhane yaptırır. Ve bazı yerleri onartır.Zamanla eklenen binalar ile ve kiliseye hizmet edenlerin cabaları ile bu kucuk ada kocaman yasayan bir manastır-ada olur.Kral Philippeden sonra bir gelenek olarak Fransız Kralları bu manastırın koruyucu olmuştur.

Fransız devriminde ne yazıktır ki hapishane olarak kullanılmış “dini olmayan” hukumet ( onların tabiri ) adaya 300 adet hukumlu rahip göndermiş. Cahil heryerde cahil ya .. bazı isyancı subay ve askerler kilisenin içindeki paha biçilmez heykel , kabartma ve resimleri tahrip etmiş.. Ingilizlerle olan savaşlarında ise yüksek surları ile mont st michel ele gecirelemez bir yer olmuş.


Tarihi bilgileri aldınız mı ? bunlar kitapda internette mevcut . Sımdı benim gözümle ..

Parisin soğuk , yoo yooo buz gibi bir sabahında arkadaşım Nuvara ile bizi 3,5 saatlik yolculukla Fransa sahillerindeki bu yere götürecek olan otobüs durağındayız. Nevale tam. Kahve içilmiş. Heyecanlıyız. Yol güzel , sakin , gorulcek pek bisi yok duzluk arazi gidiyoruz. Kucuk bir kac koy geçtik. Levhalar yaklaştığımızı soyluyor.. Ahanda orada .. Taa Taaaa… Plan edip 1 sene beklemeye değdi dedirten bir heybetle karsıma dikildi. Ama hala yürüme mesafesinde değiliz .. Otobus bir otoparka park etti ve uzunca bir süre hatta bayaaaaa bir süre denize doğru kıyıya ulaşma cabası ile yuruduk.
 
 


Nıhayetinde kıyıya vardık. Rehberimiz bazı elzem kurallar , denizin gelgitin tehlikesi , kaybolma ve otobusu kaybetme konusunda bisiler anlattı. Hee heee dedik başladık çat çut resim çekmeye ..
Adaya doğru uzanan alsfat,denizden yukseklıgi 2,5 bilemedim 3 metre olsun ama 4 degil  bir yolda, manastırın olanca heybeti ile kayaların üzerinde durusuna bakarken ,  kapısına vardık. Ortacagdan fırlamış bir an.. her yer taş duvar , yolları, ara sokakları onarılmasına rağmen ben yüzyıllardır burayım dedirtten taşlarla döşenmiş.Film gibi . hiç bu kadar iyi korunmuş bir tarihi yerde olmadım. Bir bina diğerine bağlanıyor ,altından sokak geçiyor , bir kemerle başka bir yere geçiyor,birden bir kemerin altından geçip kendinizi başka bir binanın payendesinde bulabiliyorsunuz. Neresi neresiydi oluyor insan .. Dükkanlar küçük , eskiyi koruma çabasıyla turistler için hatıra eşyalarla dolu. Güzel ferforjeler, özenle hazırlanmış ,eski tabelalar , eski kapılar , girişinden önce kapı tokmağına uzun uzun bakasınız gelir .. Sokak lambalarını sevdim..

Oteller gördüğünüz gibi küçük butik tadında bir-iki gece konaklamaya uygun. İnşallah bir daha gittiğimde orada kalacağım.

 
 
 
Manastırın içini göstermeden önce size tepe vardığımdaki manzaraya bakmanızı istiyorum. Çöl dedikleri bu olsa gerek. Sulu çöl.. nası temiz bir hava, Atlantis Okyanusun etkisi sanırım.. Ufuğa kadar bir engel olmaksızın grili-siyahlı kumlar , sular , bulut , rüzgar ..
 
 
 
 

 




Sonra geri dönüp binaya bakınca güzelliğini bir kere daha anlıyor insan. Yanından , sağından , solundan , ilaveler , kuleler, teraslar  yüzyıllar içinde yapılan tüm ilaveler fark ediliyor , malzeme ve mimarı farkı ile hoş bir tarihi sunum oluvermiş önümüzde.. Ama yok ya su resime bir daha bakın .. Nasıl bir güzellik .. (illede deniz olsun çamurdan olsun deniz olsun )





Manastırın içine girmemiz gerekti , zira donduk biraz.. Ekimin 4 ü ama yinede soğuk.. Manastırın içi daha soğuk sanki ..Birden onu gördüm ..kaçmaz benden .. Tam şapelin olduğu yerde havada asılı bir gemi modeli.. dddııttt dıttt .. hemen yazarım senaryoyu , gerçek hikayesini duymadan .. Fransanın kuzey sahilleri Biscay Korfezinin agır deniz ve havası ile çok tehlikelidir ( Bilirim maalesef..) Denizcilerin en sevmedikleri akıntılar , fırtınalar buralardadır. Rahipler denizcileri korusun diye kilisenin en görkemli yerine mi astılar bu gemiyi ?? Ne güzel.. Tüm denizcilere Allah Selamet versin.. Aminnnnnn....






Huzurlu dimi ? Çok güzel di çook...

 



Bu arada bir şey anlatmam lazım.. Kilisenin bu güzel salonlarından , odalarından , dua ve inziva köşelerinden geçerken , buraya geldiğim için , aferim suzan sana .. kız azim ettin geldin .. vala ne beceriklisin diye kendimi şımartıyorum hatta abartıp kendi kendimi kucaklıyacak kadar megolamanca , narsistlik kıvamında gurur ediyorken ..!!! ne olduğumu anlamadan kendimi pata küte merdivenlerden düşerken buldum.. fotoğraf makinası , gözlük , çanta ve ben bambaşka köşelere fırladık !! bildiğiniz dağıldım yani.. ne oluyor bana demeden saolsun koşan bir iki görevli yardım etti.. Çok özür dileriz filan .. benim konuşcak halim mi var ? dizimdeki sancı ile adamları yarım yarım anlıyorum.. Megerse merdivendeki ışık arızalıymış sönmüş filan.. ya yürüyün gidin dedim .. bu benim gururdan kararan dünyamdı :))) Rabbim bu kadar gururla , kibirle dolan beni , uyardı :)))



Olmazsa olmaz .. Burada krep süzette yenirmiş. Nuvara ile kendimize birer tane ısmarladık .. Tarihin tadı ile krepin tadı birbirine harmanlanmış halde dönüş yoluna geçtik .. Gidilir mi ? EVVEEETTT.. bir daha ? EVVETTT ..:)



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder