Mar
Gazeteleri okumanın , tv de haberleri
izlemenin veya anlatılanları dinlemenin kifayetsiz kaldığı bir yer Kudus.
Davulun sesi uzaktan hoş değil ,boş geliyormuş insana.
Yazının neresinden başlayım ,hangi
duygularla , düşüncelerle kelimelere dökeyim kafamdakileri bilemiyorum. Kudus
Kudus deniyor ..ne biliyorum ? Nereye gidiyorum..
İnsanlık tarihinde beklide en masum ve en
kanlı şehir Kudüs. Batıl olmayan her dinin kutsalı, hemen her
inancın bir noktada bir dönemde kaderinin kesiştiği şehir. Değerinin ölçüsü,
vaat ettiklerinden mi ?
Nasıl’ı ni bir kenara koyarak ,25
şubatında Thy ile Tel Aviv yolundan başlayayım bu yolculuğa. Kendini ve nereye
ne amaçla gittiğini bilen nezih insanların arasına karıştım gittim bende. Bir
buçuk saatlik güzel ve kısa bir uçuştan sonra Tel Aviv havalimanında nedenini
anlayamadığım 40 dakikalık bir bekleyiş ile alıkonuldum.
Saolsun rehberimiz sayesinde ;ben, kuzenim
ve 9 aylık bebeğini bırakıp gelmiş başka bir bayan 40 dakikaya varan bir uğraş
ile pasaport kontrolu “kısmını”na ulaştık. Bayanlar ve fötr şapkanın daha
büyüğünü takan, alınların yanında perçemli Yahudiler hariç hemen her Yahudi
erkeği “kippa” denilen minik takkelerden takıyordu. Eli silahlı, yaşları 18 den
fazla olmayan genç kız askerler, gözleri devamlı üzerinizde olan telsizli
görevliler, polisler ve giriş yapamamanın verdiği hoşnutsuzluk. İlk izlenimim
bunlardı. Pasaport kontrolünde verilen “pass card”a giriş damgası
vuruldu.Herhangi bir arap ülkesine giriş iznimin yok olmasını önlemek için ,
pasaportuma İsrail giriş damgasının vurulmasını istemedim. Beyaz renkte pass
card ve ne anlam ifade ettiği belli olmayan avuç içi kadar pembe kağıt ile bir
sonraki kontrol noktasına geçtik. Aa cart curt pembe kagıtları yırttılar
attılar. Geç dendi. Geçişte polislerin dik gözlerini üzerinizde hissedip “
şimdi ne varrrr!!!!” diye bağırasınız gelir. Neyse ki artık terminal
dışındayız.Otobüse ilerlerken rehberimiz Akın Beyin yüzündeki rahatlama bizim
ne kadar kolay bir giriş yaptığımızı anlatıyordu sanki. Tel Aviv’in modern ,
yüksek binalarını , temiz caddelerinin kıyısından hızlıca şehrin dışına doğru
yol aldık. Sakin bir şehirler arası yolculuktan ıssız, seyrek agaçlıklı bölgelerden
,şehre girdik.Beynimdekiler ile gözlerim arasındaki kısa temassızlık bana Kudüs
şehrine geldiğimizi haber verdi. İlk anlatılan şey ; hristiyan kısmı , Yahudi
kısmı , Müslüman kısmı , herkes her yere giremiyor. Pasaport ve kimlikleri
yanınızdan asla ayırmayın. Görünen ,görünmez sınırlar sokak sokak
çizilmiş.
Temiz ve güzel otelimize varıyoruz.
Çantayı odaya fırlatıp Mevlid kandili için bizi Mescid-i Aksa’da ki Aksa Camii’ne
götürecek otobüse heyecanla doluştuk. ( bu noktada yazım kitleniyor.
Gezdiğim gördüğüm ile anlatmam gereken tarih arasında tatlı geçişler yapmam
lazım . anacım bende yazar değilim ki.. dilimizin döndüğünce artık) Otobüs
her şeyin ve her zamanın kavgası Kidron Vadisi üzerinde , Lions Gate(Aslanlı
kapı)’ya yakın bir yerde inip , yağmur altında ilk polis kontrolunden geçip 144
dönüm alanı kaplayan Mescid-i Aksa’ya girdik.
Lion Gate - Aslanlı Kapı
Mescid-i Aksa sokaklarında bir duvar resmi.
Filistin ve İsrail adlarının geçtiği her
cümlede birde Mescid-i Aksa duyarız. Gazze , Filistin özerk bölgesi
duyarız.Kısa kısa tanımlar yapmak istiyorum.
Mescid-i Aksa: Islam dünyasının Mekke ve
Medine’den sonraki 3. Kutsalıdır.144 000 metrekarelik bir alana sahip yer
Al-Haram El-Sharif olarakda anılır. 4 tanesi kapalı toplam 11 kapısı
vardır. Bu alanda Arapça Al-Masjid El-Aqsa (uzaktaki cami)
vardır. Hz.Muhammed gelen ilk vahiyden 10 yıl sonra Mekke’den Kudus’e
, Al-Buraq El-Sharif adlı beyaz at ile mucize bir yolculuk yapar. Ve
bu yolculukta, şimdi üzeri altın kubbe ile kaplı yerdeki kayalarda durur, namaz
kılar ve dua eder. Bu yapının adı Kubbetül Sahra( taşın üzerindeki kubbe) dir.
16 ay müslümanların ilk kıblesiydi.Daha sonra başka bir vahiy ile Mekke’ye
yönelerek namazlar kılınmıştır.Hz.Muhammed’in bu yolculuğu, bu yer Kur’an da
Isra süresinde bahsedilir.
Aksa Cami biraz güneyinde kalır
Halife Ömer ibn Hattab bu kutsal kayalara yakın yere küçük bir cami inşa
eder.700 yılında Emeviler tarafından genişletilmiş.1030 yılında Fatimiler
yıkılan camiyi tekrar inşa etmişler.3500 m2 lik bir alana sahip olan camide
aynı anda 5000 kişi namaz kılabılıyor. Caminin kubbesi aslına uygun olarak 1965
yılında yenilenmiş.13 yy da yapılmış alçı tavan işçiliği hala duruyor.1969
yılında fanatik bir yahudinin saldırısında çıkan yangından büyük hasar
görmüştür. Selaeddin Eyyubinin oturduğu ,Halepten getirilmiş değer biçilemez
mimberde bu yangında yanmıştır.Yenileme çalışmaları 1996 yılında tamamlanmış ve
4000 m2 lik çini alanı 2 ay gibi bir sürede gönüllülerce bitirilmiş. Bunları duyunca
insan bir acaip oluyor.
Kubbetül Sahra'dan Aksa
Camii'ne bakış - Aksa Camii tavanı
İlk gecemiz kandil gecesine denk
gelmişti. Yağmura rağmen bunu tecrübe etmek güzeldi. Tüm sevdiklerim
için dua ettim. Sevmediklerim için onları sevebileceğim kıvamda olmaları
için J Yukarıdan nurlu bir ışık inene
kadar dua edicektim ama ayaklarım üşüdü. Camide Türk olduğumuzu öğrenenlerin ,
birbirlerine bizleri göstermeleri, yanımıza gelmeleri , sırtımızı sıvazlayıp ,
gülümsemeleri, gönlerinden koparak şeker hediye etmeleri , oturmak için yer
vermeleri inanılmaz güzeldi. Tanımadığım hiçbir insandan böylesi sıcak ve
samimi elektrik aldığımı anımsamıyorum. Türk türk diyip gülümsemeleri,
yanlarında hissettikleri tek ülke , tek millet olmamızdandı sanırım.(Vala
onların lafı) Bizi seviyorlar J Bir şey ikram edemediğim için,
aptallığıma ayrıca kızdım …vala nasıl nerede yaptıklarını düşünmeden her ikram
edileni de yedim..
Evet nedir bu kavga.. bunca mezhep ,
bunca kilise ,bunca cami var ama niye illaki burası.
Efendim ; İÖ 19 yy da Muhteşem Kral Herod
, bugün bir bölümü Mescid-i Aksa’nın olduğu yere muhteşem
bir Yahudi tapınağı yaptırır. Fakat Roma İmparatoru Titus Kudüs’e
saldırdığında bu tapınağı yerle bir eder. Zamanla kiliseleştirilen
kalıntılardan bazıları, şimdilerde Caminin kütüphanesi olarak görülmekte. İşte
olayımız budur. Eski tapınaklarının olduğu yere eski ihtişamı ile yenisini
yapmak için Mescid-i Aksa’nın kendilerinin olması, Müslümanların peygamberinin
Mirac’da namaz kıldığı ve hristiyanların Mesih’in üzerine çıkıp Mesih olduğunu
ilan edeceği kayalar, Kidron vadisine kurulacak olan Sırat köprüsünün bir ucu
olduğu için, kiyamet kopacağı zaman ölülerin canlanacağı ,cennetin
kapısından girilecek yer. Bilim , ilim neymiş.. para pul neymiş .. han hamam
ppeeehhhh… İnsanın dimağının kitlendiği yer burası.

Kubbetül Sahra , paylaşılamayan kayaların üzerine inşa edilmiş görkemli bir kubbe.
Hem Yahudilerin ,hemde Müslümanların kutsalı.Yahudiler için önemi, Mesih
dünyaya geldiğinde bu kayaların üzerinden sesleneceğindendir. İnanılmaz
güzellikte süslemelerle insanın başını döndürüyor. 1099 yılında Müslümanlardan
alınan yapı , kilise olarak kullanılmış ama daha sonra Selaaddin Eyyubi
tarafından geri alınmış. Tekrar camileştirilmiş. Yavuz Sultan Selim’in kutsal
toprakları ele geçirmesinden sonra Osmanlı ayrı bir özen göstermiş tüm bölgeye.
Kanuni Süleyman Kubbetül Sahra’nın yapımı için mermer ve çini ustalarını
yollamış.Caminin alt kısmını beyaz değerli mermerlerle ve üst kısımlarını mavi
çinilerle kaplatmış. Uzaktan bakanlar mavi çinileri ve altın kubbesi ile havada
duran bir yapı gibi görmekte. Günümüzde bile çinilerin bakımı için Kütahyalı
ustalara , gelip ihtiyacı gidermeleri için çini fırınları kurulmuş. Görmeye
değer desenler , renkler . Sonraki bütün Osmanlı padişahları gibi II.Abdülhamid’de
onarım yaptırmış,tüm zemini değerli halılarla kaplatmış, devasa avize ve pahalı
kandillerle donatmış. Depremde zarar gören bina İslam ülkelerinin ortak
çalışması ile tekrar eski haline getirilmiştir.1998 yılında Ürdün kralı Hüseyin
kendi hazinesinden 8 milyon dolar vererek,kubbenin bakır üzerine altın ile
kaplanmasını sağlamıştır. Ağanın eli tutulmaz. İyi etmiş. Böyle yazıyorum ama o
havayı solumanızı isterdim. İnsanların böylesi kutsal saydıkları bir yerde huşu
içinde sessiz sessiz köşelerinde dua etmeleri beni çok etkiledi. Güzeldiiiii….
Güzel…resimlere bakın.. beni yormayın…
Ertesi gün hedef Mescid-i Aksanın
bulunduğu yerin tam karşısındaki tepe Zeytin dağı(Olives mount):Old
city(eski şehrin) 100 mt kadar doğusunda ,Kidron Vadisinin diğer tepesidir.
Çoğu zeytin ağacı ile dolu yeşil bir tepe. Tepeye çıkışda ilk önce Hz.Meryem’in
mezarının olduğu inanılan The Tomb of Virgin Mary mezarı(kabri demek olur mu?)
var. Bizans etkisinde olan bu mezar yerin altına doğru magara şeklindeki bir
oyukla bütünleşmiş. İçeri girince kötümü ,tütsümü, havasızlık mı nedir
bilmiyorum hoş olmayan bir koku var. Oldukça dik merdivenlerden inip üzeri
ikonlarla ,tütsülerle kaplı minicik kapısı olan karanlık bir yere girdim.
EEEEeuuuZZZZüüüüü karşıma saçı
sakalı birbirine karışmış,kocaman göbekli bir rahip çıktı.üstelik adam
oturuyormuş.Korkudan damağımı kaldırıcam ama tepkimi gördüğü için
utandım. Cam bir fanus içinde yer yer çukurlaşmış, biraz
tahrip olmuş bir mermer/kaya/taş ne olduğu anlaşılmayan lahit göründü. Allah’ın
babasız çocuk gibi bir mucize gösterdiği, inandığım zattın mezarı ve Hz.İsa’nın
annesi için orada dua okumamda bir sakınca görmedim kendimde. İyi ettim. Hz.Muhammed
Mirac’a çıktığında burayı işaret etmiş derler
Zeytin dağına çıkınca soğukdan ,çiseleyen
yağmurdan buz kestim. Ama durup dağdan Kidron vadisine bakınca her şeyi
unutturan bir manzara ile karşılaştım.
Birden kendimi yüzüğün etkisindeki
gollum gibi hissettim. My preciousssssss….Benim olmalııııııssssss…
Buraya sahip olmayı isteyenleri anlamaya
başlıyorum. Kidron vadisi gördüğümüzün ötesinde bir şeylerin simgesi.yukarıdaki
resimin çekildiği zeytin dağı ve Kubbetül Sahra’nın olduğu bu iki tepe arasına
kurulacağı söylenen “sırat köprüsü” ile pek çok inananın yüreğini hoplatıyor.
Karşıki tepede Kanuni Sultan Süleymanın yaptırdığı surların önünde Müslüman
mezarları , bu tepede 2 milyon dolara satılan Yahudi mezarları.Niye mi ?
Kıyamet burada kopucak ve tüm ölüler buradan dünyaya gelicek.Sırat köprüsünün
kuralacağı bu kutsal yer için kavganın bitmemesine şaşmamalı.
Kanunu Sultan surları inşa ettirirken
1542 de birbirine bitişik 2 kapı yaptırır. Zamanında altın ile olan bu kapılar
1600 yıllarında kapatılmış. Mesih’in bu kapıdan girileceği söylendiği için
olabilir mi?
My Precioussss……. Kıymetliimmssss…..
Nerdeyim ben ? hah Zeytin Dağındayım
hala.. Fatma Girik oynamıştı hayatını .Rabia hatun diye.Kadın olarak bilinen en
ünlü İslam inanırlarındandır. Kendisi bir şekilde güzelliğinden dolayı
köleleştirilip, satılmış ama gösterdiği mucizeler ile sahibi tarafından azat
edilmiş bir hanım.İşte onun makamı olarak bilinen yer.
Daha sonra yine Kudüs’e gelen benimde yaşamına hayranlık duyduğum Selman-ı
Farısi’nin makamının bulunduğu camiye gittik. Küçük sevimli bir cami.
Selman-ı Farısi’den bahsetmek istiyorum
biraz.İslam alimi ve sahabelerdendir.Hz.Muhammed’in İslamın oğlu diye
adlandırdığı, Hz.Ali’nin gelmiş geçmiş bütün ilimlerin kendisinde olduğunu
söylediği Farısi, İsfahan’da doğmuş. Çok varlıklı Zerdüşt bir babanın oğlu
olarak ateşe secde ederlermiş. Daha sonra hristiyan bir rahipin tek tanrılı din
hakkındaki konuşmaları ile ateşe tapmaktan vazgeçti. Rahip ondaki inancı
görünce henüz ilan edilmemiş bir peygamberin Şam tarafından geleceğini söyler.
Farısi bu peygamberi bulmak için yola hazırlanır.Rahip bu gelecek olan
peygamberin 3 alameti olacak der.
1.si sadaka verirsin alır ,yemez ama
yanındakilere verir. 2.si hediye verirsin alır , yer ve yanındakilere yedirir
3.bir mühürü olacak der. Farısi, bu bilgilerle yola çıkar ve kervanı saldırıya
uğrar, Medine’li bir yahudiye köle olarak satılır.Yahudi sahibi ile Medineye
gider.Tam bu vakitlerde Hz Muhammed peygamberliğini açıklar.Farısi,bir şekilde
kendinin huzuruna çıkar, kendisine bir avuç yemiş vererek “biraz sadakam var
alır mısınız?” der . O alır ve yanındakilere ikram eder kendi yemez. Daha
sonraki birkaç gün gene “ biraz hediyem var alır mısınız” der , alır , hem
kendi yer ve yanındakilere de yedirince Farısı son alamet mühürü de görünce O’na
iman eder.Ama ne yazık ki köledir. Sahibi onu 300 meyva veren hurma ağacı
karşılığı bırakacağını söyler.Hz Muhammed Farısi’ye 300 hurma fidanı için çukur
kazmasını söyler, fideleri kendi elleri ile diker. 1 sene olmadan fideler hurma
veren ağaçlar haline gelir. Hendek savaşında hendek açılması gibi,alim ve ilim
ilgili pek çok hünerleri olduğundan çok hürmet görürmüş.(her zamanda öğle değil
mi ? okuyan kazanır ).Hz Ömer’in İran seferinde bulunmuş,İranlı olduğu için
fethinde büyük faydaları olmuş.
Neyse…. Seviyorum böyle hikayeleri..
efsaneleri.. anıları.
Gezi devam ediyor .. II.Bölüm gelecek
hafta..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder